Enslaved: Odyssey to the West
Alkan Adakaner

Sayfa 1

    Yolculuk teması filmler veya kitaplarda her zaman ilgi çekici olmuştur. Bir amaç uğruna uzun yolculuklara düşme düşüncesi genel olarak insanlara çok çekici geliyor. Sanırım insanlar bir şeyler içim oturduğu yerden uğraşmaya çalışmaktansa sürekli ilerlemek ve değişik çevrelerde bulunmaktan daha çok hoşlanıyor. Örneğin David Lynch'in The Straight Story adlı son derece sade filmi bile yolculuk teması işlediğinden bana heyecan verici gelmiştir. Oyunlarda ise maalesef bu tür öykülerle pek karşılaşamıyoruz. Her ne kadar oyunların çoğunda farklı mekanlara, ülkelere veya şehirlere yolculuk yapsak da bunlar görev temelli olduklarından bize yolculuk hissini veremiyorlar. Örneğin son dönemlerin en iyi oyunlarından Uncharted 2'de dünyanın çeşitli yerlerine yolculuk yapsak da “yolculuk” hissini duyumsayamıyorduk; tabi ki duyumsamamız da gerekmiyor, bu tamamen yapımcıların tercihinden kaynaklanıyor. Eğer “yolculuk” temalı filmleri veya kitapları seviyorsanız şimdi de bir oyun olarak Enslaved: Odyssey to West beğeninizi kazanmak için konsollarımızdaki yerini aldı.
     Heavenly Sword adlı Playstation 3'e özel olarak geliştirilen oyunun geliştiricisi Ninja Theory tarafından geliştirilen Enslaved, yine Uzakdoğu kültüründen esinlenilerek geliştirilmiş. İlginçtir ki Heavenly Sword ve Enslaved'in yanı sıra geliştirici firmanın adının da Uzakdoğu ile ilgisi var. Enslaved, Çin'in en büyük 4 klasik romanından biri olarak kabul edilen, 16. yüzyılda yazılmış olan Journey to the West'ten esinlenilerek kurgulanmış. Journey to the West'te bir Budist rahibi olan Xuánzàng'ın Hindistan'a Hâc yolculuğu için Batı'ya doğru yaptığı yolculuk anlatılıyor. Enslaved'in adındaki “Odyssey to the West” başlığı da buradan geliyor. Tabi bizim maceramız ne Hâc yolculuğu, ne de geçmişte geçiyor. Senaryosu 28 Gün Sonra adlı filmin de yazarı olan Alex Garland tarafından yazılan oyun, günümüzden 150 yıl sonrasında geçiyor. Enslaved'de Monkey (bu adın nerden geldiği anlaşılıyor) ve Trip adlı 2 karakterin yolculuğuna tanık oluyoruz.

    Oyunumuz 3. ve 4. dünya savaşları sonrasında harabeye dönmüş olan New York ve çevresindeki bölgelerde geçiyor. Monkey ve Trip köle olarak robotlar tarafından yakalanmıştır. Dev bir uçakla köleliklerine devam edecekleri yere götürülürken içinde bulundukları uçak düşüyor ve karakterlerimiz bu aşamada tanışıyor. Sakın iki karakterin “en azından ilk aşamada” arkadaş olduklarını düşünmeyin. Kaza sonucunda sersemleyen Monkey'nin kafasına bir cihaz takan bayan karakterimiz Trip onu kendisiyle yolculuk yapmaya zorluyor. Trip'in taktığı bu cihaz, Monkey'in ondan uzaklaşmasını önlüyor. Ayrıca bu cihaz, Trip ölürse Monkey'in de sonunu getiriyor. Trip kötü birisi değil, ama güçlü karakterimiz Monkey'den korkması ve 300 mil uzaktaki köyüne ulaşmak istemesi onu böyle bir şey yapmaya zorluyor. Oyun boyunca bu iki karakter ortaklaşa çalışıp robotları ve doğal engelleri geçmeye çalışıyorlar.
    Enslaved'de biz sadece Monkey adlı karakteri yönetiyoruz, Trip ise yardımcımız konumunda diyebilirim. Monkey robotlarla savaşmak, ulaşılması güç yerlere tırmanmak, engelleri kaldırıp Trip'in geçmesini sağlamak gibi işleri hallediyor. Trip ise elektronik konusunda uzman. Monkey'in rahatça robotları etkisiz hale getirmesi için onların dikkatini başka yere kaydırmak, elektronik kapıları açmak, “Ejder böceği” adlı mini robotçuğunu kullanarak düşman robotların yerini belirlemek gibi özellikleri var. Ayrıca zor durumda kaldığında robotları bir süreliğine sersemletebiliyor, ama zaten çok nadiren robotlarla karşı karşıya kalıyor. Oyunda belaların çoğuyla uğraşan kişi Monkey oluyor. Monkey sopası ile düşman robotlara ağır hasar verebilme yeteneğine sahip. Ayrıca bu sopa bir tüfek gibi de kullanılabiliyor. Bu sopayla uzaktaki düşmanları bayıltmak veya yok etmek için plazma topları da gönderebiliyoruz. Yani hem yakındaki, hem de uzaktaki düşmanlarımızı öldürebileceğimiz bir silahımız var.
Sayfa 2

    Oyuna başladığınızda kontrollere hemen alışamayabilirsiniz. Prince of Persia veya Uncharted serilerini yakından takip eden oyuncular bile ilk başta kontrol sistemini garipseyeceklerdir. Oyunumuz platform öğeleri ve dövüş üzerine yoğunlaşmış. Öncelikle ne kadar yüksekte olursak olalım Monkey'in biz istemediğimiz sürece aşağıya düşmemesi ilk başlarda oldukça garip geliyor. Uncharted veya Prince of Persia'da bu yönden daha özgürdük. Üstelik ilerlemek için atlayacağımız çıkıntı ve boru gibi yerler de parlıyor. Yani nereye atlasam diye düşünmüyorsunuz. Böyle olunca da oyun çok kolay geliyor ve aşağıya düşmeden ve nereye atlayacağım derdinde olmadan hızlı hızlı ilerliyorsunuz. İlerledikçe oyunumuzun bir yolculuk olduğunu ve sürekli ilerlemeniz gerektiğini daha iyi anlayorsunuz. Atlayacağımız yerlerin parlaması veya aşağıya düşmemek gibi şeyler garip gelmiyor. Oyun boyunca sürekli ilerliyorsunuz ve bir mekanda uzun süre kalmıyorsunuz. Tabi bazen bulmacaları çözmeniz gereken yerlerde biraz zaman geçirmeniz gerekiyor, ama yolculuğun tıkandığı veya duraksadığı hissine asla kapılmıyorsunuz.
     New York'un yıkık apartmanları, yok olmuş yolları ve köprüleri arasında sürekli ilerlemek gerçekten çok keyifli. Merak etmeyin New York'tan fazlası da var, ama oyunun zevkini kaçırmamak için söylemeyelim. Tabi bu yolculuk güllük gülistanlık değil, aksine oldukça zorlu bir yolculuk. Yıkık apartmanların arasında tutunduğumuz yerlerin bazen çökmesi bir yana, robotlar da başımızın belası oluyor. Bazıları Monkey'in boyunda, bazıları dev boyutlarda olan düşmanlarla yakın dövüşlere girmemiz de gerekiyor. Bazen de sabit makineli tüfek görevi gören robotların yaylım ateşine maruz kalmadan onlara yaklaşmamız gerekiyor. Şunu söylemeliyim ki robotların yapay zekaları gerçekten çok iyi, bu nedenle dövüşler de zevkli geçiyor. Korumaya alan, hızlı hamleler yapan robotlara karşı dikkatli olmak zorundasınız. Özellikle oyunun başında Monkey'in özellikleri düşük seviyede olduğundan bayağı zorlanabilirsiniz. Çevredeki veya öldürdüğünüz robotlardan düşen “orb”ları toplayıp Monkey'i geliştirdikçe robotları öldürmeniz daha kolay olacak, ama ilerledikçe daha güçlü robotların gelmesi işi yine yokuşa sürüyor.

     Monkey'in özelliklerini Shield, Combat, Staff ve Health gibi 4 alanda geliştirme şansınız var. Yeni kombolar almak, kalkan ve enerji barını güçlendirmek, plazmalarımızın gücünü arttırmak gibi çeşitli şekillerde özelliklerimizi geliştirebiliyoruz. Trip'e ise bu konularda müdahale etme şansımız bulunmuyor. Tabi her zaman düşmanlarla savaşmak zorunda değiliz. Bazen onları alarma geçirmeden, görevleri gizlice tamamlama şansımız da var. Robotların çevresindeki algılama alanlarına dikkat ederseniz, görevleri de başınıza bela almadan bitirebilirsiniz. Bu gizlilik öğeleri bazen yerini yoğun çatışmalara da bırakabiliyor. Çevredeki sabit makineli tüfek özelliğine sahip robotlardan birini ele geçirip, düşman robotları mermi yağmuruna tutabiliyorsunuz. Oyunumuzda aksiyon sahneleri bolca var. Özellikle boss savaşları çok ilginizi çekecektir. Çeşitli taktikler kullanarak öldürmeye çalıştığınız boss'lar bazen sizi zorlasa da bıkkınlık verecek kadar zorlayıcı olmamaları da sevindirici. Tabi bunda Monkey'in güçlü ve hızlı bir karakter olmasının da etkisi var. Bir insan olmasına rağmen, maymun gibi koşan, zıplayan Monkey, düşmanlarına ölümcül hamleler indirmekte de usta.
     Monkey ve Trip ilk başta her ne kadar zorunluluktan bir araya gelmiş karakterler olsalar da çok iyi bir ikili oluyorlar. Bazen Monkey ve Trip'i aynı anda kullanıyoruz. Her ne kadar Trip'i doğrudan yönetmesek de Monkey ile ona bazı şeyleri yapmasını söyleme şansımız var. Hatta bazen bu özelliği kullanarak (örneğin köprüleri sırasıyla indirmek gibi) bulmaca çözmemiz de gerekiyor. Enslaved'de en çok hoşuma giden şeylerden birisi de Trip'in yapay zekasının çok iyi olması oldu. Çoğu oyunda yapay zeka tarafından yönetilen karakterler bizi sinir eder, ama Trip o kadar uyumlu ve sorunsuz bir karakter ki onunla yolculuk yapmak çok zevkli oluyor. Eğer Trip'in yapay zekası iyi olmasaydı, oyun tam anlamıyla bir ızdırapa dönebilirdi. Normalde bu kadar hızlı akan bir oyuna tek bir karakter daha uygun olurdu; ama Enslaved'de hem Trip'in yapay zekasının iyi olması, hem de çok ayak altında dolaşmaması bu konuda sorun yaşamamızı engelliyor.
Sayfa 3

    Maceramız oldukça uzun, oyunu bitirmek 10 saatten fazla sürüyor. Bu macera sırasında çeşitli yerlere yolculuk yapıyoruz. Her mekan da birbirinden etkileyici tasarlanmış. New York'un harabeleri arasında kıpkırmızı çiçeklerin bulunduğu bir yerden geçtiğinizde grafiklerden gerçekten etkileniyorsunuz. Yüksek kalitedeki kaplamalar Unreal Engine'in gücüyle oluşturulmuş. Bir oyunun grafikleri oyunun atmosferini oyuncuya hissetirebiliyorsa iyidir; Enslaved'de de yıkık dünyanın yüksek kalitedeki ve birbirini tekrar etmeyen çevre tasarımları sizi büyüleyecektir. Her ne kadar savaşlarda bazen frame sorunu olsa da oyunun görselleri gerçekten etkileyici. Tamam, Unslaved'in belki Uncharted 2 gibi gözlerinizi yerinden fırlatacak grafikleri yok; ama şuna emin olun üzerinde çok uğraşılmış harika grafiklerle karşılaşacaksınız. Özellikle karakter tasarımları harika. Karakterinizin mimikleri ve yüz ifadeleri yeni nesilde görülmediği kadar iyi. Özellikle Trip'in gözlerine ve olaylara karşısında yüz ifadesinin değişmesindeki gerçekliğe hayran kalacaksınız. Ninja Theory, bu ifadeleri yaratmak için özel bir motion capture teknolojisi kullanıyormuş.
     Eğer grafik takıntısı olan, minicik ayrıntıları bile önplana çıkaran bir insan değilseniz eminim Enslaved görsellik konusunda beklentilerinizi tamamen karşılayacaktır. Tabi Enslaved'in başarılı olan yönü sadece grafikleri değil, bunun yanı sıra müzikler ve seslendirmelerde de çok iyi bir iş çıkarılmış. Örneğin gizlilik gerektiren bölümlerde müzikler tedirgin edici bir hal alıyor. Mesela robotlar uyurken onları uyandırmadan yanlarından geçmeye çalıştığınızda müzikler tedirgin edici bir hal alıyor. Bu da heyecanınızı arttırıyor ve kesinlikle sizi atmosfere daha çok bağlıyor. Bazen de müzikler opera-vari veya hızlı ritimlere bürünerek sizi atmosfere bağlamayı başarıyor. Zaten oyunun müziklerinin bestecisi de Hint asıllı İngiliz müzisyen Nitin Sawhney. Jazz, elektronik ve etnik müziği bir araya getiren ünlü müzisyen, Enslaved'de de oldukça iyi bir çıkarmış. Enslaved'in de müzikleri bir yandan geçmişi hatırlatırken bir yandan da geleceğin ritimlerini içeriyor.

     Oyunun görselleri ve sesleri oldukça iyi olsa da kontroller konusunda aynı başarıyı her zaman gösteremiyor. Öncelikle Monkey'i yönetmek genel olarak çok kolay diyebilirim, dövüşlerde veya atlayıp zıplamalarda çok fazla sorun yaşamıyorsunuz. Yine de kamera konusunda bazen sorun yaşıyorsunuz. Kamera genellikle sizi arkadan takip ediyor, fakat bazen sabit olarak kaldığı veya izometrik açıdan gösterdiği de oluyor. Kamera sizi takip ederken yakın dövüşlere girdiğinizde görüş açınız çok daralabiliyor ve düşmanları görmekte zorlanıyorsunuz. Bunun yanı sıra dövüşlerde hangi düşmana vuracağınızı tam olarak ayarlamanız da kolay değil. Kendinizi bazen istemeden düşmanın olmadığı tarafa doğru boş boş kombo yaparken buluyorsunuz. Madem atlayıp zıplarken maceranın kesintiye uğramaması sağlanmış, düşmanlarla savaşlarda neden hiç esneklik gösterilmemiş anlamak mümkün değil. Üstelik düşmanlarla savaşlar da her zaman zevkli değil, bazen yolculuk aksıyor gibi hissediyorsunuz, bu da canınızı sıkıyor.
     Her ne kadar bazı eksiklikleri olsa da uzun yolculukların anlatıldığı öykülere karşı özel ilgim olduğundan Enslaved beni çok etkiledi. Rengarenk ve başarılı grafikleri, etkileyici müzikleri, zorlayıcı yapay zekası ve başarılı hikaye sunumu ile sizi kendine bağlayan oyun; bazen ortaya çıkan kontrol mekanizmasındaki sorunlar ve tekrar hissi nedeniyle her zaman üst seviye eğlenceyi sunamayabiliyor. Yine de Ninja Theory gerçekten üst düzey bir macera yaratmış. Üstelik günümüzde en riskli işlerden birisi multiplayer moduna sahip olmayan bir oyun yapmaktır, çünkü bu oyunlar kiralama veya 2. el piyasası gibi nedenlerle pek fazla satamıyor. Kendine güvenerek çok iyi bir iş çıkaran Ninja Theory'ye bizim de güvenimiz arttı. Uncharted ve Prince of Persia gibi oyunlardan hoşlanan oyuncular için özgün ve yepyeni bir macera olan Enslaved: Odyssey to the West'i türünün meraklısı herkese öneririm.