Saw: The Video Game
Alkan Adakaner

Sayfa 1

Bir film oyunu söz konusuysa artık oyuncuların çoğu buna şüpheyle bakacaktır. Popüler filmleri kötü birer oyun yaparak bundan çok büyük kâr yapan firmalar, hala bu yöntemle para kazanmaya da devam etmektedir. Chronicles of Riddick dışında bir film oyununun çok kaliteli olduğunu hatırlamıyorum. Bu oyun bile popüler filmlerin kötü uyarlanmış sürümleri kadar iyi satışlar yakalayamadı. Saw’ın oyununun yapılacağını ilk duyduğumda bu oyunun da serinin popülerliğini kullanan kötü bir uyarlama olacağını düşünmüştüm, oyunu oynadıktan sonra önyargılarım ile kanaatlerim arasında bazı değişiklikler oldu. Saw’ın oyunu beklediğim gibi sadece filmin popülerliğini kullanma amacında değil.
 
2008 yılında Brash Entertainment tarafından yapımına başlanan oyun firmanın iflas etmesinden sonra Zombie Studios tarafından devir alınarak bitirilebildi. Tabi bunda oyunun yayıncısı Konami’nin de rolünü göz önünde bulundurmak gerek.
2004 yılında ülkemizde Testere adıyla gösterime giren Saw bir çok kişi gibi beni de çok etkilemişti. Seri katilimiz John Kramer (diğer adıyla Jigsaw veya Saw) bir kanser hastası. Bu amansız hastalığa yakalandıktan sonra hayatının değerini anlayan, ölecek olmanın verdiği derin acı nedeniyle insanların kendi hayatlarının değerini bilmemesine kızan John Kramer onlara bir ders vermek ister. Görevi kötüye kullanan bir polis memuru, uyuşturucu bağımlıları, dolandırıcılar veya hayatı umursamayan serseriler Jigsaw’ın kurbanları arasındadır. Yalnız onu diğer seri katillerden ayıran nokta ise onları doğrudan öldürmeyip bir şans vermesidir. Dâhice hazırlanmış tuzaklarla dolu mekânlar oluşturduktan sonra kurbanlarını buraya hapseden katilimiz, kurbanlarından bu mekânlardan ve kendi üzerlerinde bulunan tuzaklardan kurtulmaları için çeşitli bulmacaları çözmelerini, bazen de birisini öldürmelerini isteyebiliyordu.
 
Her yıl bir filmi gösterime giren Saw’ın ilk filminin etkisi diğerlerinde görülemese de biz bu oldukça popüler filmin oyunuyla ilk filmin dünyasına biraz da olsa geri dönebileceğiz. Bunun nedeni ise ilk filmde Jigsaw’ın peşine düşen Detektif David Tapp’in oyunumuzun başkahramanı olması. Kahramanımız filmde her ne kadar ortağı Jigsaw’ın kurbanı olan bir polis memurunu canlandırsa da oyunumuzda filmin aksine onun bulmacalarını çözmekle yükümlü kurbanlarından birisi oluyor.
Oyunumuza boynumuzda başımızı parçalayacak bir mekanizma ile bir odada uyanarak başlıyoruz. Analog stick’i ekranda gösterilen yöne çevirdiğimizde bu bulmacayı rahatlıkla çözebiliyoruz. Bu bulmaca ölümcül olanlar arasında en kolaylarından birisi, ileride çok çeşitli birleşimler deneyerek çözmemiz gerekenlerle de karşılaşacağız. Bir elektrik panelindeki kabloların yerini değiştirmek, masaya bağlanmış bir kişinin üzerinde sallanan dev kesici metali durdurmak için çeşitli çarkları uygun sıraya düzmek veya bombaları durdurmak için ışıkları kapatıp sadece karanlıkta görünen ipuçlarını bulmak gibi birbirinden zorlu bulmacalar bizi bekliyor. Bu bulmacaları belli bir süre içinde çözmek ise oyuna fazladan stres ve heyecan katıyor.
 
Sayfa 2

Her ne kadar bu bulmacaların zaman karşı yapılmasına bazı oyuncular tepki gösterecek olsa da, oyunun bu yönüne başlarda kızmış birisi olarak daha sonra bunu artı bir özellik olarak görmeye başladım. Zira bu bulmacaları zaman kısıtlaması olmadan çözmek hem kolay hem de oyunun filmin dünyasından uzaklaşmasına neden olurdu. Tabi tıpkı filmdeki gibi bütün bulmacalar zaman kısıtlamalı değil, bunun yanında bazı kapı ve dolapları açmak gibi bulmacalarda zaman kısıtlaması bulunmuyor. Bu bulmacalar oyunun ilerleyen aşamasında bazı tekrarlar yapsa da sağlam diyebileceğimiz atmosfer oyundan kopmanızı engelleyecektir.
 
Her ne kadar oyun bulmaca temeline otursa da tıpkı filmdeki gibi etrafta sizi öldürmek için fırsat kollayan katiller de olacak. Onlarla genellikle yumruklarınızı kullanarak ya da levye, beyzbol sopası (filmdeki gibi çivilisi de mevcut) gibi yakın dövüş silahlarıyla mücadele edeceksiniz. Oyunun ileri aşamalarında tabanca da elde etmenize rağmen bu tür silahlar oyunda önemli bir yer işgal etmiyor. Ayrıca Jigsaw’ın kurduğu çeşitli bubi tuzaklarını etkisiz hale getirip tekrar kurabilir ve düşmanlarınızı bu tuzaklara doğru çekip öldürebilirsiniz. 
Yapımcı firma dövüş sistemi üzerinde biraz daha dursaydı eminim daha iyi işler başarabilirdi; özellikle Condemned gibi bir oyun (her ne kadar bir FPS olsa da) örnek alınabilirdi. Yine de kontrol ve dövüş sistemindeki küçük aksaklıklara rağmen şikayet edebileceğimiz kadar da sorunla karşılaşmıyoruz.
 
Unreal Engine 3 gibi günümüzün en kaliteli oyun motorlarından birisini kullanan yapım karakter animasyonlarından çevre modellemelerine kadar her ne kadar mükemmel işler başaramasa da tatmin edici grafiklere sahip olduğunu söyleyebilirim. Oyuncuyu atmosferden soğutacak herhangi bir grafik hatasına rastlamıyoruz. Renk paleti ve çevre modellemelerinin de başarılı olması filmdeki gibi başarılı müziklerle birleşince iyi bir atmosfer yaratılabilmiş.
 
Atmosferin başarılı olmasının nedenlerinden birisi de filmin senaryo yazarları James Wan ve Leigh Whannel’in oyun için senaryo yazması, yeni tuzak ve mekânları tasarlamaları olsa gerek. 
Ayrıca Jigsaw’ı oynayan ve seslendiren Tobin Bell de seslendirme ekibinde yer alarak oyuna doğrudan katkıda bulunan kişiler arasında yerini almış. Bu filmi sevenleri çok mutlu edecek bir ayrıntı olsa gerek, çünkü kendinizi gerçekten filmin dünyasında hissediyorsunuz.
 
Her ne kadar 1. sınıf bir oyun olmasa da Saw: The Game kendi türünde saygıyı hak eden bir yapım olmuş. Zamana karşı yarıştığımız zorlu bulmacaları, kesinlikle ürküten başarılı atmosferi, insanı sıkmayan dövüş sahneleri ile hayatta kalma korku oyunlarına hasret kaldığımız bu günlerde türü sevenleri memnun edecektir.