Haftalık Dizi ve Film Önerisi 29: The Terror - Snowpiercer

Özgür Eroğlu

Haftalık dizi ve film önerilerinin yirmi dokuzuncusu ile birlikteyiz. Bu hafta bilim kurgu türünde bir film ile mitolojik bir dizi önereceğim. Diğer öneri yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Bu tavsiye yazılarında az bilinen yapımları önerme veya belli bir konsept yoktur. Örneğin Cyberpunk 2077 öncesi herkesin bildiği Blade Runner filmini de Cyberpunk 2077’ye hazırlık amacıyla önerebiliriz. Az bilinen yapımlar ve kaliteli yapımlar dışında, o hafta izlemenizin daha iyi olacağını düşündüğümüz yapımlar da önereceğiz. Şimdi önerilerimize geçelim.

Dizi Önerisi: The Terror


Farklı ülkelerin kültürleri, inançları ve mitolojileri her zaman ilgimi çekmiştir. Özellikle mitolojiden gelen ve bizim kültürümüze daha farklı olan inançları araştırması, o türde eserler tüketmek çok keyifli oluyor. Bu tarz farklı mitolojiler ile ilgili birçok ülke veya halk sayabilirim. Ama nedendir bilinmez Eskimolar bu konuda aklıma hiç gelmemişti. Bugün önereceğim dizinin konusunu gördüğümde de hemen Eskimoların kültürlerini ve mitolojilerini araştırdım. Oldukça ilgi çekici ve keyifli başlıklar buldum. Önerdiğim dizi dışında da eğer bu tarz konulara merakınız varsa Eskimoları araştırmanızı tavsiye ederim. Özellikle mitolojilerini ve batıl inançlarını.

Önereceğim diziye gelecek olursak, yani The Terror dizisine, o da Eskimo kültürünü ve mitolojisini yakından işleyen bir dizi. Ancak direkt olarak Eskimolar ile ilgili değil, işin içerisinde hayatta kalma ve keşif türü de mevcut. Dizinin yaratıcılığını David Kajganich, Max Borenstein ve Alexander Woo üstleniyor. Dizinin ilk sezonu Dan Simmons'ın aynı isimli kitabından esinleniyor. Oyuncu kadrosunda ise Jared Harris, Tobias Menzies, Paul Ready, Adam Nagaitis, Ian Hart, Nive Nielsen, Richard Sutton ve Alistair Petrie gibi isimler bulunuyor.

Dizinin ilk sezonu, Kuzeybatı Geçidi’ni bulmaya giden İngiliz Kraliyet Donanması’nın zorlu ve gizemli hikayesine odaklanıyor. Keşif yapmaya giden ekip, ne yazık ki havanın beklenmedik bir anda daha da soğuması sebebiyle mahsur kalır. Kısıtlı stokları ve soğuk havayla mücadele ederlerken bir yandan da Eskimo mitolojisi ile baş başa kalırlar.


Diziyi birkaç farklı açıdan incelemek gerekiyor. Dizi ilk başta sanki bir gemicilik dizisiymiş gibi başlıyor. Bir iki bölüm sonra mitolojik bir diziye dönüyor. Sonra da hayatta kalmaya çalışan denizcilerin anlatıldığı bir dram dizisine dönüyor. Dizi aslında bu üç türü de başarılı bir şekilde işliyor, ancak ne yazık ki sürekli tür değiştirmesi biraz yorucu. Gemicilik ile ilgili detayları öğreniyoruz başta, karakterlerin geçmişine gidiyoruz ara sıra ve Kuzey’de gemici olmanın ne kadar zorlu olduğunu görüyoruz. Sonrasında ise mürettebattan birisi enteresan bir şekilde ölüyor ve halüsinasyon görüyor. Dizi bu kısımda yavaş yavaş mitolojik ögelerin bulunduğu fantastik bir diziye doğru geçiş yapıyor. Birkaç bölüm mitoloji unsurunu üst seviyede tuttuktan sonra daha önce yaptığı her şeyi unutuyor ve dizi bir anda hayatta kalma dizisine dönüyor. Dizinin en başarılı olduğu kısım da aslında bu bölümler. Mürettebatın psikolojik sıkıntıları, dizinin en başında garip bir şekilde ölen kişinin detaylarının belli olması derken dizi tamamen hayatta kalma dizisine dönüyor. Bu kısımlar da sadece bazı ufak problemler var. Dizi sürekli tür değiştirdiği için başlangıçta bazı konuların üzerinde detaylıca durmuyor. Ancak tür değiştirdiğinde, başta detay veremediği konunun detayları oldukça önemli oluyor. Başta detay vermediği için de dizinin ilerleyen kısımlarında anlamsız şeyler çıkıyor. Her şeye rağmen oyunculuklarla, çekimlerle ve konusu ile kendini izleten bir dizi. Sadece türünü tek bir şey seçip ona yoğunlaşsaydı aynı Chernobyl dizisi gibi yıla damga vuran bir dizi olabilirdi. Bu hali ile sadece ortalama üzeri bir dizi.

Buraya kadar anlattığım her şey ilk sezon için. İkinci sezonda ise konu, zaman, oyuncular ve kısaca her şey değişiyor. Zaten bu dizi bir antoloji dizisi. Tamamen farklı bir konuya yoğunlaşıyor. İkinci sezonun ilk sezona göre mitolojik unsurlar açısından daha başarılı olduğunu söyleyebilirim. Her iki sezon da birbiri ile yakın kalitede.


Toparladığım zaman da kısaca diziyi herkese öneriyorum. Çünkü sürekli türünün değişmesinden dolayı her kesime hitap edebiliyor. Dram tarzında bir dizi seviyorsanız rahatlıkla izleyebilirsiniz. Sadece mitoloji unsurunu benim gibi bol bekliyorsanız ya beklemeyin ya da diziye başlamayın. Çünkü mitoloji unsurlarını gerçekten tadımlık veriyor. Dizinin her bölümü 45 dakika yaklaşık olarak ve 10 bölümden oluşuyor ilk sezon. Şu anda tüm bölümleri Amazon Prime Video üzerinden bulabilirsiniz.

Film Önerisi: Snowpiercer


Bildiğiniz üzere bilim kurgu eserlerinin çoğunda bir sistem eleştirisi mevcuttur. Sistem olmasa da çoğu yazar bir şeyleri eleştirir. Kimi zaman bunu distopya üzerinden yapan, kimi zaman da direkt olarak bilim kurgu unsurları üzerinden yapar. Eleştiri bilim kurgu klasiklerini olmazsa olmazlarından biri. Bu kitaplarda da insanların sınıflandırılmasını birçok kez gördük. Hatta bu konuyu bilim kurgu olmadan işleyen de birçok yapım gördük. Son dönemlerdeki en güzel örneği de başarılı yönetmen Bong Joon-ho’nun geçtiğimiz yıl yayınlanan filmi Parazit’ti. Bu sınıf ayrımını zaten sıfırdan yaratıp iyi işleyen bir yönetmen, hali hazırda olan sınıf ayrımı eleştirisi içeren bir eseri de çok güzel uyarlardı ki gerçekten de uyarlamış.

2013 yılında yayınlanan Snowpiercer isimli filmin yönetmenliğini Bong Joon-ho üstleniyor. Senaryoyu ise Le Transperceneige isimli Fransız çizgi romandan uyarlıyor. Bu film aynı zamanda yönetmen Bong Joon-ho’nun ilk İngilizce filmi. Filmin oyuncu kadrosunda ise Chris Evans, Jamie Bell, Tilda Swinton, John Hurt, Ed Harris, Kang-ho Song, Octavia Spencer, Ewen Bremner ve Ko Asung gibi isimler bulunuyor.


2014 yılında 79 ülke tarafından ortak alınan bir karar ile küresel ısınmaya karşı kimyasal bir savaş başlatılır. Atmosfere saçılan ve küresel ısınmayı durdurup, dünyayı soğutması planlanan maddeler bir felakete sebep olur ve dünya yeni buz çağına girer. Bu facianın yaşandığı sırada da Devridaim makinesi adı verilen trenin içerisine girebilen insanlar sadece hayatta kalabiliyor. Yaklaşık 1000 insanın yaşadığı bu trende de bir yerden sonra sınıf ayrımı başlıyor ve trenin son vagonundan ilk vagonuna doğru yaşam kalitesi artıyor. Son vagonda bulunanlar da bir ayaklanma planı yapıyor ve teker teker vagonları geçerek en öne, yani trenin sahibinin olduğu vagona ulaşmaya çalışıyorlar.

Filmin en beğendiğim kısmı, direkt olarak filmin başlıyor olması. Yani öncesinde “Bakın şöyle şeyler oldu, bu yüzden böyleyiz, bu insanlar böyle, bu insanlar böyle.” gibi bir açıklama işine girişmiyor. Direkt olarak filme başlıyor ve bu yolculukta evrenin geçmişini, karakterlerini, trenin kendisini ve kısaca filmde bilmeniz gereken her şeyi öğreniyorsunuz. Bu da gerçekten bir yönetmenlik başarısıdır. Ayrıca dediğim gibi Bong Joon-ho, yani filmin yönetmeni, sınıf ayrımı eleştirisini yine muazzam yapmış. Bunun dışında plot twitst’i de filmin sonuna kadar başarılı bir şekilde saklayıp filmin sonunda sizi güzel bir şekilde şaşırtabiliyor.

Oyunculuk, görsellik ve müzik anlamında da film son derece başarılı. Özellikle Chris Evans ve Song Kang-ho güzel bir oyunculuk sergilemiş ki Song Kang-ho’nun ne kadar başarılı bir oyuncu olduğunu oynadığı her filmde görebiliriz. Bu filmin dizisini de öneri olarak eklemek isterdim, ancak ne yazık ki filmde bulduğum derinliği dizide bulamadım. Dizi sanki başka şeylere odaklanmış gibi. Ancak yine de dilerseniz Netflix üzerinden diziye de bakabilirsiniz. Şu anda bir sezonu var, ancak Ocak 2021’de ikinci sezonu da gelecek.


Toparladığımda ise genel olarak son derece başarılı bir bilim kurgu filmi olduğunu söyleyebilirim Snowpiercer’ın. Klasikleşmiş eleştirel bilim kurgu eserlerinin tonunu da günümüzün bilim kurgu tonunu da çok güzel yakalamış. Snowpiercer’ı film izlemeyi seven herkese, ancak özellikle bilim kurgu filmi sevenlere şiddetle öneriyorum. Filmin süresi 2 saat 6 dakika.